13 Haziran 2017 Salı

ZEKİ TEKİNER


Mehmet Zeki TEKİNER ;

17 Haziran 1980’de düşürüldüğü kalleş bir pusuda arkadaşı Yavuz YÜKSELBABA’yla birlikte yaşamdan koparılan CHP Nevşehir İl başkanı ve eski milletvekili. 1977 Genel Seçimleri’ne giderken CHP Nevşehir Merkez İlçe Başkanı Mustafa Bilgin kendisine saldıran faşistlere silahla karşılık verdiği için cezaevinde yatmaktadır. 

Halihazırda milletvekili  ve aday olması durumunda seçilmesi garanti olan M. Zeki Tekiner, Mustafa Bilgin’i cezaevinden kurtarabilmek için milletvekilliğine aday olmayacağını ve Mustafa Bilgin’in milletvekili olmasını isteyerek adaylıktan feragat eder. Tekiner, Nevşehir’deki CHP üyelerine aşağıdaki mektubu gönderir.

‘’ÇETİN  SINAVLAR  GEÇEN  CHP’li  ARKADAŞA

Size CHP’nin şerefi uğruna zindanda çile dolduran bir arkadaştan İzmir Buca Cezaevinden. Mustafa BİLGİN’den selam getiriyorum.

Mustafa BİLGİN kimdir?

Mustafa BİLGİN dürüstlüğü, yurtseverliği, insanseverliği, yardımseverliği ve mücadeleci ruhuyla temayüz etmiş bir halk çocuğudur.

Bozuk düzene karşı çıkan CHP’nin Nevşehir Merkez İlçe Başkanıdır.

MC iktidarında Türkiye’nin her yerinde sergilenen olaylardan biri de 14 Mayıs 1976’da Nevşehir’de olmuştur. Türkeş’in kuyruklu kabadayılarının saldırısına uğrayan Mustafa BİLGİN mert ve cesur karakterinin gereği meşru müdafaa durumunda silahını kullanmıştır.

14 Mayıs 1976 günü Mustafa BİLGİN’in tabancasından çıkan kurşun CHP’nin Nevşehir’deki şerefini kurtarmış ve talihini değiştirmiştir.

CHP Mustafa BİLGİN karakterinde ve cesaretinde yiğitlerin omuzları üzerinde iktidara gelecektir.

Bütün bunları düşünerek Mustafa BİLGİN’in Buca Bölge Cezaevinden bana ve bazı aday adaylarına, talihsiz Şehzade Sultan Cem’in ağabeyisi Padişah Beyazıt’a yazdığı şu mısraları duyar gibiyim.


‘Sen pister’i gülde yatasun şevk ile handan,
Ben kül döşenem Külhan’ı mihnette, sebep ne?’
(Sen zevk ve sefa sürerken ben zindanlarda çile çekeyim. Buna sebep ne?)


CHP’nin vefalı görevlileri, Mustafa BİLGİN gibi yiğitler varken adaylık koymaya kendimde hak görmedim.

Bu nedenle milletvekili adayı olmadığımı sizlere arz ediyorum.
Saygılarımla.’’
          M. Zeki TEKİNER
                                                                                                                           Nevşehir Milletvekili

Tam Bağımsız ve Emekten Yana Bir Türkiye için her türlü fedakarlığı yapan ve son bedeli 17 Haziran 1980’de canıyla ödeyen M. Zeki Tekiner’i saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Davası yerde kalmayacak.


9 Haziran 2017 Cuma

NEVRUZ BAYRAMDIR


İnsanlık tarihinde öyle günler ve olaylar vardır ki, bir ulusa ya da bir sınıfa mal edilemez. Çünkü o günler her türlü ırksal ve inançsal değerin ötesinde bütün insanlığın ortak değeridir.

Balkanlardan Orta Asya’ya kadar uzanan geniş coğrafyada kutlanan Nevruz Bayramı bu önemli günlerden birisidir.

Nevruz ne Demirci Kava önderliğinde Dehak zulmüne son vererek tarih sahnesine çıkan Kürtlerin bayramıdır, ne de Ergenekon’da dağın içindeki demiri eritip tarih sahnesine çıkan Türklerin bayramıdır.

Nevruz, insanların doğayı gözlemleyerek binlerce yılda oluşturduğu önemli gündönümü sayılan baharın gelişidir. Aynı havaya, suya ve toprağa cemrelerin düşmesine inanılması ya da Leylek Fırtınası, Kocakarı Kışı günlerinin toplumda kabulü gibi.

Nevruz yaşadığımız coğrafyada binlerce yıldır ‘’BAHARIN MÜJDECİSİ’’ olarak kutlana gelmiş ve toprağın uyanması, ağaçların çiçek açmasıyla beraber O’na diriliş anlamında ‘’Yeni Gün’’ denmiştir. O sebepledir ki özellikle Anadolu ve Ortadoğu’da Nevruz kutlamaları yapan insanlar rengarenk elbiselerini giyerek baharın gelişini kutlarlar.

Peki insanlar baharın gelişini neden böylesine coşkuyla kutlarlar hiç düşündük mü?

Kuzey yarım kürede olan ve tek yaşam kaynağı tarım olan toplumlar kışın yaklaşmasıyla birlikte yaşamlarını devam ettirebilmek için yiyecek depolarlar ve kışın sonuna doğru bu yiyeceklerin bir kısmı tükenir bir kısmı da çok az kalır. İşte o zor günlerde insanlar yiyeceklerini birbirleriyle paylaşarak yaşamlarını sürdürür ve baharın gelmesi, toprağın uyanmasıyla birlikte yeniden tarımsal üretim başlar bolluk ve berekete kavuşulur. İşte onun içindir ki baharın gelişi bu coğrafyada yaşayan insanlarda bayram sevinci oluşturur.

Diyeceğim odur ki, Nevruz bir ideolojinin ya da bir ulusun bayramı değildir.

Nevruz, Buzul Çağı’ndan hemen sonra günümüzden yaklaşık 15.000 (Onbeş bin) yıl öncesine dayanan geçmişiyle bu coğrafyada yaşayan halkların bayramıdır.

Nevruz, bolluk ve berekettir. Nevruz elinde olanı olmayanla paylaşmaktır. Nevruz barış içinde kardeşçe yaşamaktır. Nevruz bayramdır.

ATA'YA MEKTUP



Şikayetim sana büyük Atam,
Bu insanlar kalleş imiş bilmedim.
Mal değiller ki pazarda satam,
Beyinleri bomboş imiş bilmedim.

Konuşurken mangalda kül kalmıyor,
Tutmuş beni hiçbir yere salmıyor,
Benim ile şu deryaya dalmıyor,
Tayfaları sarhoş imiş bilmedim.

Selam yolluyor Deniz’e Mahir’e Ulaş’a,
Gövde uymuyor bu bozuk başa,
Gözüm kör oldu sen bakma kaşa,
Beni vuran benden imiş bilmedim.

Kiminin derdi koltuk sevdası,
Kiminin derdi çıkar kavgası,
Hepsi olmuşlar Yezit'in hası,
Zalimlere kardeş imiş bilmedim

Hep sıkıştıkça hatırlar Altıok’u,
Yoksulu bilmez dost tutmuş toku,
Ne zaman anlayacak yediği otu,
Şeytanlara sırdaş imiş bilmedim.

Yaptıkları tam Aziz Nesinlik,
Tek ilkeleri var ilkesizlik,
Yakışır mı bize ülkesizlik,
Conilere yoldaş imiş bilmedim.

Sana sahip çıkmak onun hilesi,
İftira atmak en sağlam kalesi,
Bizde olur ancak böylesi,
Her biri bir dansöz imiş bilmedim.

Bağımsızlık yolunda rehberim sensin,
Geçmişte sen varsın gelecekte sensin,
Bu yolda gövdem sen başım sensin,
Eksikliğim bende imiş bilmedim.

8 Haziran 2017 Perşembe

NEYZEN TEVFİK HEYKELİ



Kartal’ın merkezinde alışılagelmişin dışında bir yapıt, Neyzen Tevfik heykeli.

Heykelin önündeki yazıda eseri yapanların Kartallı genç heykeltıraşlar olduğu yazıyor.

Bu ülkede birileri gençleri ve sanatı yok sayarken. Kartal Belediyesi’nin Kartal’da yaşayan gençlere böyle bir eser yaptırması, sanata ve sanatçıya sahip çıkması çok olumlu bir örnek.

Yapıldığı günden beri AKP çevreleri başta olmak üzere bu heykeli eleştirenler var. Gerekçede ‘’Başka kimse kalmadı da bu adamın heykeli neden yapıldı’’, ‘’Neyzen Tevfik, berduş bir hayat sürmüş ve sıra dışı yaşamış’’, ‘’Neyzen Tevfik Kartal’ı ne kadar temsil ediyor’’

Açıkçası bu eleştirilere çok şaşırmadım.

Nedenine gelince, bu eleştirileri yapanların Neyzen Tevfik’i yeterince tanımadıkları bir yana sanata ve sanatçıya bakışları öteden beri bilinen bir gerçek.

Geçmiş dönemde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı beğenmediği bir heykel için ‘’Tükürürüm böyle sanatın içine’’ sözünü kullanmıştı.

Kars gezisi sırasında dönemin başbakanı ‘’İnsanlık Anıtı’’ için ‘’Ucube’’ benzetmesi yapmıştı. En yetkili kişilerden bu sözleri duyunca Kartal’da yapılan eleştiriler sıradan kalıyor.

Medeni Dünya’da bir şairin, bir yazarın kısa süreli dahi olsa konakladığı mekanlar müzeye dönüştürülürken, yöneticilerin bulundukları kenti cazibe merkezi yapmak için tarihi kişiliklerle ilinti kurma çabaları varken, mezarı Kartal’da olan ney ve hiciv ustası Neyzen Tevfik’in adının Kartal’la birlikte anılmasından daha doğal ne olabilir ki?


Yazıyı hazırlarken Kırşehir’de bulunan Muharrem Ertaş anıtıyla ilgili yıllar önce dinlediğim bir olay aklıma geldi.

Kırşehir’e Muharrem Ertaş’ın elinde saz bulunan bir anıtı dikilir anıtın açılışından sonra şehre gelen bir köylü anıtı seyretmeye başlar epeyce seyrettikten sonra şöyle der ‘’Ey büyük Atatürk, Memleketi kurtardığını biliyordum emme eyi saz çaldığını bilmiyordum.’’

Köylü haksız değil ki ülkeyi yönetenler yıllarca kültür sanat adına halka bir şey vermedikleri gibi resimden sinemaya , heykelden şiire kadar sanatla ilgilenenleri yok saydılar.

Bugün Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz, mezarı Kartal’da bulunan bir sanatçı ve düşün insanı olan Neyzen Tevfik’in heykelini yine Kartallı olan genç heykeltıraşlara yaptırarak onun ismini Kartalla birlikte anılır hale getirmek için önemli bir adım atmıştır. Kartallılara düşen görev bu adımı sonuna kadar desteklemek olmalıdır.

Yazımı bitirmeden önce ATATÜRK'ün bir sözünü sizlerle paylaşmak isterim

''Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakış ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur''

Sevgi,saygı ve sanatla kalın.

6 Haziran 2017 Salı

Derinkuyu Cumhuriyet Camii


"Kiliseyi camiye tahvil Zülcelal,
Kabul et duamızı eyleme melal,
Ayasofya’nın fatihi Sultan Mehmet’se,
Bunların fatihi Mustafa Kemal"



Bu sözler Nevşehir Derinkuyu’da bulunan ve Ayastefanos Antlaşması gereği Osmanlılar tarafından savaş tazminatı karşılığı olarak Sultan Abdulmecid döneminde Baş Melekler Kilisesi adıyla inşa edilen kilisenin Türkçe kitabesinde yazıyor.

Kilisenin Rumca kitabesinde ise "İsa Yılı 1859 Çok büyük Baş Melekler Mihail ve Gabriel'in bu kutsal ve çok güzel kilisesi, İmparator Sultan Abdülmecid Han zamanında, aynı köyde Malakopia' da oturan Hristiyanların bağışları ile, Haldialı baş mimar Papaz Oğlu Kiriako Efendi gözetiminde ve Aziz Ikonion Neofıtos Efendi tarafından temellerinden itibaren tamir edildi. Allah'a Şükür. Amin. Sene 1860 Sekiz Kasım" yazıyor.

Emperyalist İngiltere’nin ve onların piyonu haline gelen Yunanistan’nın ısrarlarıyla gerçekleşen 1924 nüfus mübadelesi sonrası Anadolu’daki Ortodoks Rumlar Yunanistan’a göç etmiş ve Rumlara ait pek çok kilise cemaati olmadığı için ibadete kapatılmış.

Nevşehir’in Derinkuyu İlçesi’nde bulunan ve 1860 yılında yapılan kilise de cemaati olmadığı için 1924’te ibadete kapatılmış ve 1949 yılında Derinkuyulu Tahsin Ertaş tarafından satın alınarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağışlanıp camiye dönüştürülmüş.

CHP’nin tek parti olarak yönettiği o dönemini nedense birileri ‘’Camiler kapatıldı’’ yalanıyla eleştirirken CHP döneminde kiliselerin camiye dönüştürüldüğü gerçeğini söylemezler.

Şunu belirtmek isterim ki, amacım bir siyasi partinin diğerinden daha dindar ya da daha dinsiz olduğu gibi bir saçmalığı dillendirmek değil. Zaten kurumlar dindar ya da dinsiz olamazlar. Din bireylerin kendi vicdanlarıyla ilgilidir ve kurumlara düşen görev bütün inançlara eşit mesafede durmaktır.

Medeniyetin beşiği olan Anadolu’da Sümerler’den Urartu’ya, Komagene’den Kapadokya Krallığı’na, Etiler’den Bizans’a ve Selçuklular’dan Osmanlı’ya kadar pek çok devlet hüküm sürmüş ve tarihteki yerini almıştır.

Şu var ki, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan halklar buhar olup uçmadılar. Egemen unsur hangisi ise onun buyruğu altında ve ona benzeyerek yaşamlarını devam ettirdiler.

Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tarihsel misyonunun farkında olan bir önder olarak bu noktayı çok iyi yakalamış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti yaptığı Ankara’nın sembolünü Hitit Güneşi olarak belirlerken kurduğu sektör bankalarına Sümerbank ve Etibank isimlerini verdi.

Atatürk, bu sembolü ve bu isimleri verirken Anadolu’yu etnik ve dinsel olarak bölmek isteyenlere şu mesajı veriyordu ‘’Ben bu topraklarda kiracı değil ev sahibiyim. Ben Sümerler’in ve Etiler’in de mirasçısıyım.’’


Diyeceğim o ki bir böyle bir ibadethaneye ''Cumhuriyet'' adı çok yakışıyor.








5 Haziran 2017 Pazartesi

Bu Dünyadan Kastro Geçti


ABD bayrağındaki her yıldız bir eyaleti temsil eder. Küba bayrağı ise aynı renklerden oluşur ve tek yıldız vardır.

ABD’nin politikası Küba’yı bir eyaleti olarak topraklarına katmaktı.

Ne var ki anti-emperyalist devrimci lider Fidel Kastro’nun önderliğinde Küba halkı devrim yaparak bağımsızlığını elde etti ve tek yıldızlı bayrağı özgürce dalgalanmaya devam ediyor.

Fidel Kastro’yla ilgili pek çok yazı kaleme alındı ve O’nu anlatan programlar yapıldı. 

Ben sizlerle ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in Havana Röportajı adıyla kaleme aldığı yazısını paylaşmak isterim.

“Batista kulluğundaydı Şahmeran'ın şekerkamışı milyonerlerinin yankisinin de yerlisinin de ve tütün ve kahve milyonerlerinin yankisinin de yerlisinin de ve tanklı uçaklı elli binlik bir ordunun ve de yiğitleri hadım ettikten ve de gözlerini oyduktan sonra döve döve öldüren kışlaların ve önlerinde sırtüstü cesetler çürüyen karakol kapılarının ve her gece karakol duvarlarını yırtıp dışarı fırlayarak sıcak karanlıklarda kanlı kuşlar gibi çırpınan çığlıkların ve Frankist papazların ve kumarhanelerin ve de eroin toptancılarının ve gangasterlerin yankisinin de yerlisinin de ve orospuların yalnız bir Havana'da on beş bin ve karaya vurmuş bir köpek balığı gibi çürüyenin ve baygın ağır çiçek kokularıyla karışık leş kokusunun genarali Batista tümü altı milyon nüfusunun dört milyonu aç ve yüz bini verem ve yankilere son on yılda bir milyar dolardan çok kar getiren Küba'da, Birleşik Amerika Devletleri elçisinin Birleşik Amerika Devletleri kara hava ve deniz kuvvetinin Birleşik Amerika Devletleri dolarının yıllardır kulluğundaydı.
956'nın Kasımında Fidel de içlerinde 82 kişi Granma Gemisi’nden denize indi.

956'nın Kasımında Küba kıyılarına sokulan Granma Gemisi’nden denize inip yarı bellerine kadar suya gömülü ve silahlarını başlarının üstüne tutarak ve ansızın ve bir anda açılan top ve mitralyöz ateşi altında karaya çıkıp ve karanlıkları polis köpekleri gibi koklayan araştıran ışıldaklardan sakınarak ve sarıldınız teslim olun seslerini ve iri kurbağaları çiğneyip bataklıklara ve şeker kamışı tarlalarına dalarak ve palmiyelerle hindistancevizi ağaçlarının ardı sıra tepeleri tırmananlar Sierra dağında buluştu.

Fidel de içlerinde 82'nin 12'si sağ kalmıştı
Fidel de içlerinde 12 kişiydiler 56'nın Kasımında
Fidel de içlerinde 150 kişiydiler Aralığında 56'nın
Fidel de içlerinde 500 kişiydiler Şubatında 57'nin
Fidel de içlerinde 1000 oldular 5000 oldular Fidel de içlerinde
Fidel de içlerinde bir milyon yüz milyon bütün insanlık oldular yıktılar Batista'yı 959'un Ocağında ve elli binlik orduyu ve şekerkamışı milyonerlerini yerlisini de yankisini de ve tütün ve kahve milyonerlerinin yerlisini de yankisini de ve kışlaları ve önlerinde cesetler çürüyen karakolları ve eroin toptancılarını ve kumarhaneleri ve Birleşik Amerika Devletleri hava deniz ve kara kuvvetlerini ve Birleşik Amerika Devletleri dolarını ve Küba'nın havasında ağır çiçek kokularına karışık leş kokusu dağıldı yani Birleşik Amerika Devletleri kokusu..’’




1 Haziran 2017 Perşembe

İŞTEN ARTMAZ DİŞTEN ARTAR



Böyle bir başlığı niye kullandığımı merak ediyorsunuzdur.

Kartal Belediyesi’nin Kartal Cemevi  bünyesinde hizmete açtığı  4-14 yaş arası çocuklara dönük ağız ve diş sağlığı merkezinin yapmış olduğu çalışmaların sonucu bana böyle bir başlık yazdırdı.

Hep düşünmüştüm, onca yer varken Kartal Belediyesi neden böyle bir hizmeti  kendine ait yerlerden birinde değil de Cemevi’nde veriyor diye. Son yaşadığım olay bu kararın ne kadar doğru olduğunu gösterdi.

Ben size Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde teknolojinin son ürünü olan ekipmanlar eşliğinde işinin uzmanı hekimler tarafından ücretsiz yapılan ve Kartallıların çok memnun kaldığı bir sağlık hizmetinden bahsetmeyeceğim.

Ben size açılan bu merkezin toplumsal barış, hoşgörü ve birlikte yaşama adına yaptığı katkıdan bahsedeceğim.

Geçtiğimiz hafta bir akraba ziyaretinde konudan konuya geçerken evin küçük kızının diş tedavisi için Kartal Belediyesi’ne ait Cemevi’ndeki  merkezde tedavi olduğu konusu açıldı.

Ben, neden orasını tercih ettiklerini sorduğumda, diş tedavisinin pahalı olduğu ve sigortanın karşılamadığı oysa Kartal Belediyesi’nin bu tedavi için çocuklardan hiçbir ücret talep etmediği cevabını aldım.

Evin hanımı Sünni İslam inancını yaşayan Anadolu’daki deyimle beş vakitli bir bayandı. Ben Cemevi’ni nasıl bulduğunu sorduğumda bakışlarından da anlaşılan bir beğeniyle çok güzel bulduğunu ve kendisinin oraya gitmeden önce hiçte öyle düşünmediğini söyledi.

Sohbet  ilerledikçe evin hanımı şöyle bir konuşma yaptı.
‘’Biz oradan ayrılırken birilerinin yemek verdiğini söylediler ve içerde dua okunuyordu. Yaklaştım ve duayı dinlemeye başladım hepsi benim Kuran’dan öğrendiğim dualardı. Abi aynı bizim gibi okuyorlar’’

Tamda burada Hz. Ali’nin bir sözü aklıma geldi ve söyleyiverdim  “İnsanlar bilmedikleri şeyin düşmanıdır.”  Ben bu sözü söyleyince  tamamı Sünni İslam inancını benimsemiş olan topluluk çok doğru olduğunu ve aslında birbirimizden farkımız olmadığını ve birlikte yaşamamız gerektiğini söylediler.

Yüzyıllardır Alevi-Sünni ayrımı adına oluşturulan önyargı birkaç dakika içinde yerle bir oluvermişti.

İşte, Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi’ni  Cemevi bünyesinde hizmete açarak Sünni İslam inancını benimsemiş yurttaşlarla Alevi İslam inancını benimsemiş yurttaşları aynı çatı altında buluşturan ve onların birbirlerini tanımasını sağlayan Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, toplumsal barış, hoşgörü ve birlikte yaşama adına çok önemli bir hizmet yapmıştır.

Yapılan Kartal Festivali’nde de sağdan-sola, İslamcıdan-laiklere kadar her türlü düşünceye Kartal Meydanı’nda yer veren ve onların hoşgörü içinde yan yana gelmelerini sağlayan Op. Dr. Altınok Öz, ülkemizin etnik köken ve mezhebe dayalı olarak bölünmeye çalışıldığı bir dönemde toplumsal barış adına üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır.

Şimdi anladınız mı? İŞTEN ARTMAZ DİŞTEN ARTAR başlığını niye yazdığımı.

Barış, hoşgörü ve birlik içinde günler dileğimle.