24 Nisan 2017 Pazartesi

İNADINA AYDIN, FAKİR BAYKURT



Aydın deyince aklımıza yaşadığı topluma düşünsel ve kültürel olarak çığır açan, o toplumu geleceğe taşıyacak birikime ve bakış açısına sahip insanlar gelir.
Fakir Baykurt, ‘’İnadına Aydın’’dır çünkü yayınlanan eserleri yüzünden devlet tarafından tutuklanıp yargılanırken aynı eserler nedeniyle devletin  kurumları olan TRT ve Türk Dil Kurumu tarafından ödüller alır.

Fakir Baykurt aydınlanma devriminin temel taşlarından olan Köy Enstitülerinin ne kadar doğru ve ne kadar gerekli olduğunun anlaşılması adına çok önemli bir isimdir.
1929 yılında Burdur iline bağlı Akçaköy’de dünyaya gelen ve asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt ilkokulu köyünde bitirdikten sonra Isparta Gönen Köy Enstitüsü’nde eğitimine devam eder ve ilk şiiri Fesleğen Kolum Eskişehir’de çıkan Türke Doğru dergisinde yayımlanır. Okumaya ve araştırmaya çok ilgili olan Fakir Baykurt Köy Enstitüsünde kütüphane başkanı seçilir. Böylelikle amacına ulaşır ve daha çok kitap okuma fırsatını yakalamış olur. 1947 yıllarında Köy Enstitüsü ve Kaynak dergisi adlı dergide şiirleri yayımlanmaya başlar. Bu yıllarda şiirlerinde genelde Fakir Baykurt adını kullanmaya başlar.

İlk olarak şiirlerinde kendisinden böyle bahsederken daha sonra yazdığı tüm yazılarda kendisini Fakir Baykurt olarak göstermeye başlar. Bu yıllarda yazılarının yayımlanmaya başlaması ve ilgi görmesi ile birlikte artık kendisine daha çok görevler verilmeye başlanmıştır. Ancak Köy Enstitülerine baskıcı yöneticiler gelmeye başlamıştır. Bu onlar için hiçte olumlu bir şey değildi tabi. Eski öğrenciler diğer yöneticilerin kurallarına alışmışken böylesine bir baskı karşısında huzursuzluklarını her fırsatta dile getirmeye başlamıştı. Bu sorun yaşayan öğrenciler arasında Tahir de yer almaktaydı. Birçok yönetici ile tartışan ve bir çok sefer karşı karşıya kalan Tahir çok sefer kovuşturmaya maruz kalmıştı. Bu baskılara ve kavuşturmalara rağmen okulunu başarılı bir şekilde bitirir ve sonunda Yeşilova Kavacık Köyü’ne öğretmen olarak gider.

Öğretmen olduktan sonra 1951 yıllarında Muzaffer hanım ile evlenir. Evliliğinden sonra kendisinin hastalıklarla başı dertten kurtulmaz ve kör bağırsağı patlar. Bunun için tam iki kez ameliyat masasına oturur. Daha sonraki yıllarda atama olur ve Dereköy’de öğretmen olarak devam eder. Köy Enstitüsü yıllarında olduğu gibi üzerinde her zaman baskıyı hisseder. Zaman zaman savcılık kararı ile evine baskınlar düzenlenir. Çok sefer kovuşturma geçer başından.

1953 yıllarında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’ne yazılır. Buraya yazıldıktan sonra Gayret Dergisi altında birçok yazı yayımlamaya başlar. Ancak bazı yazıları sebebi ile başı derde girer ve bu yazıları yüzünden yargılanır. Daha sonra bu girdiği bölümü de başarı ile bitirdikten sonra Sivas’ın Hafik ilçesinde bir ortaokula atanır. Bu atamadan kısa bir süre sonra kendisinin ilk kitabı olan Çilli’yi yayımlar. 1957 yıllarında askere alınır ve burada Ankara Piyade Yedek Subay Ortaokulu’nda öğretmen olarak hayatına devam eder. 

Öğretmen olarak hayatına devam ederken Işık adında bir kız çocuğu dünyaya gelir. 1958 yıllarında yazmış olduğu ilk romanı olan Yılanların öcü Yunus Nadi Roman Ödüllerinde birinciliği kazanır. Ancak bu yazdığı roman ile yine bir kovuşturma yaşar. Daha sonra Cumhuriyet Gazetesi’de yazılar yazmaya başlar. Askerliği bittikten sonra Şavşat Ortaokulu’na atanır. Bu atamadan kısa bir süre sonra ikinci kızı olan Sönmez dünyaya gözlerini açar. Ödül alan Yılanların Öcü adlı roman Remzi Kitapevi tarafından basılmaya başlar. Daha sonra Efendilik Savaşı adlı kitabını yayımlar. Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımladığı yazılar yüzünden öğretmenlik görevinden alınır Milli Eğitim Bakanlığı Yapı İşleri Bölümü’nde görev yapmaya başlar. Yazdığı bu romanlar sonucunda altı ay açığa alınır. 

Ancak 1960 yılında Ankara İlköğretim müfettişliğine atanır ve bu atamadan kısa bir süre sonra Efkar Tepesi adlı romanını yayımlar. Yazmış olduğu Yılanların Öcü adlı romanı daha sonraki yıllarda tiyatro ve filme uyarlanıp yayımlanmaya başlar. Tiyatronun oynanması yasaklanır, ancak film uzun görüşmeler sonucunda yayınlanır fakat izlenim süresi boyunca bir çok olay olur. Bu olaylar sırasında Tahir Onuncu Köy, Karın Ağrısı gibi kitaplarını yayımlamıştır bile. Aradan geçen bir yıl sonra yazarın bir oğlu dünyaya gözlerini açar ismi Tonguç’tur. 

Daha sonra Tahir Amerika’ya giderek göze kulağa hitap eden ders araçları ve yetişkinler için yazma öğrenimi eğitimini alır. Daha sonra 1963 yıllarında Türkiye’ye geri döner ve müfettişlik işine devam eder. Bu yıllarda yazmış olduğu Onuncu Köy, Bulgarca diline çevrilir. Daha sonra yazmış olduğu Yılanların Öcü adlı kitabı Almanya’da ve Rusya’da çevrilip okunmaya başlanmıştır. Daha sonra 1965 yıllarında TÖS kuruluşuna katıp buranın genel başkanı olur. Yazıları ve TÖS’ teki çalışmaları yüzünden sık sık kovuşturma geçiren Baykurt Gaziantep’ in Fevzipaşa bucağına sürülür. TÖS “Devrimci Eğitim Şurası’’ nı düzenler. Bir yıl sonra da TÖS “Büyük Eğitim Yürüyüşü”nü bir sene sonra da Genel Öğretmen Boykotu’nu düzenler. Bu faaliyetlerinden sonra tekrar görevden alınarak bakanlık emrine alınır ancak Danıştay kararı ile görevine geri döner. Başından bir türlü olaylar eksik olmayan Tahir müfettişlikten uzaklaştırılır ve milli folklör enstitüsüne uzman olarak atanır. Buraya atandıktan hemen sonra kaplumbağalar ve Amerikan sargısı adlı romanlarını yayımlar.

1967 yılında yazmış oldu “Onuncu köy” adlı romanı Rusçaya çevrilir. Yazmış olduğu yazılar nedeniyle iş hayatında birçok sefer başı belaya giren Tahir’in yine başı belaya girmiştir ve uzman olarak görev yaptığı işinden Gaziantep ilinin Fevzipaşa bucağına sürülür. Tös bünyesinde Devrimci Eğitim Şurası verir ve bunun üzerine yine açığa alınır. Bir süre açıkta kalan Tahir daha sonra Danıştay kararı ile görevine tekrar döner. 
Burada fazla durmayan Tahir ODTÜ halkla ilişkiler ve yayın müdürlüğü görevine atanır. Burada Anadolu Garajı ve Tırpan adlı kitaplarını yayımlar. Tırpan ve Sınırdaki ölü adlı eserleri ile TRT Ödüllerini kazanır. 1971 yıllarında ülkede meydana gelen sıkı yönetim ile Tahir birçok sefer gözaltına alınır. Ancak aynı yıl içerisinde yazığı tırpan adlı eseri ile türk dil kurumundan ödül kazanır. Ödüller almasına rağmen Ankara merkez cezaevinde tutuklu kalır. 1973 yıllarında Can Parası ve Köygöçüren adlı kitaplarını yazar. Bu yıllarda Tahir yurtdışına da çıkamıyordu çünkü yasak gelmişti. Cezaevinde yazdığı İçerdeki Oğul adlı kitabı basılır. Bu sıralarda boş durmaz ve Keklik adlı romanı yazar. Yazdığı can parası kitabı Sait Faik Ödülünü kazanır. 
Daha sonraki yıllarda beraat eder ve hemen ardından Sınırdaki Ölü ve Keklik kitap olarak basılmaya başlar. Artık aradan geçen yıllar sonrasında baya yaşlanan Tahir SSK tarafından emekli olmuştur. Baykurt Madaralı Roman Ödülü kuruluşunda yer almıştır. 1977 yıllarında Yayla romanı basılır. Bu yıllarda geziler düzenleyen Tahir Almanya Fransa gibi ülkelere giderek buradaki göçmen işçilerle bir araya gelir. 1978 yıllarında yazmış oluğu sakarca adlı kitabı tiyatroya uyarlanır ve İstanbul şehir tiyatrolarında oynanmaya başlar.
Daha sonra Kara Ahmet Destanı ile Orhan Kemal Ödülü’nü kazanır. Bu ödülden hemen sonra kültür bakanlığında danışmanlık görevi yapmaya başlar.
1999 yılında Almanya’da pankreas kanserine yenik düşerek hayata gözlerini kapayan Fakir Baykurt yazdığı eserler ve devrimci mücadelesiyle geleceğimizi aydınlatan bir ışık olmaya devam etmektedir.


NEDİR SAVAŞ?
En ucuz tüfekle yoksul eve bir banyo
Bir topla oyun yeri mahalle çocuklarına
Bir tankla on derslikli on okul
Bir uçakla yedi köye bir hastane
İki denizaltıyla üç ırmak çöle ulaşır
Bir roketle koca şehir kurulur
Bir taburun postallarıyla çocuklar
Kızamıktan kurtulur
Beş yıl birikse bir kolordunun parası
Kansere ilaç bulunur
Ölenlere dikilen anıtlar da para
Kalanlara nişanlar kolayla mı takılır
Bir ordunun bütçesiyle on il bağlık bahçelik olur
Düşün, ne yer, kaça semirir bir general
Bırak atom savaşlarını bir an
İki komşu arasında sıradan bir savaşı düşün
Kimileri yıllar yılı bitmiyor
Atılan bombalar, harcanan mermiler
Alınteri vergilerden
Yakılıp yıkılmış bir şehir
Kolayla mı yapılır yeniden
Evlerin asansörü merdiveni penceresi
Bir düşün serin kanla lütfen
Dirilir mi yirmisinde ölen asker, askerler
Bir düşün serin kanla, yada sor bir uzamna
Yanıtla şu küçük soruya rica ederim
Aptallık değil de nedir
Nedir savaş?
FAKİR BAYKURT  (1987)

11 Nisan 2017 Salı

KARTAL'A HEYKELİ DİKİLEN EŞEK

’Okunacak en büyük kitap insandır."

Bu söz Anadolu’yu aydınlatan bilgelerden Hacı Bektaş Veli’ye ait.

Hacı Bektaş Veli ortaçağ karanlığında bu sözü söyledikten yüzyıllar sonra aynı topraklarda bozkırın ortasında, Ürgüp’te idealist bir cumhuriyet aydını olan Mustafa Güzelgöz eşek sırtında köylere kitap götürerek insanları kitapla buluşturur.

Ve İstanbul Kartal’da Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ün eşeğiyle birlikte bir heykeli yapıldı ve yakın zamanda açılacak.




Kimdir Mustafa Güzelgöz ya da bilinen ünvanıyla 'Eşekli Kütüphaneci'?

1921 Ürgüp doğumlu olan Güzelgöz, 2. Dünya Savaşının yaşandığı dönemde 3.5 yıl askerlik yaptıktan sonra Ürgüp’e dönmüş ve Tahsin Ağa Kütüphanesi’nde memur olarak işe başlamış.

Yirmili yaşlarında kütüphane memuru olan genç Mustafa, kütüphaneye kimselerin gelip gitmediğini görünce insanları kütüphaneye çağırır ve ‘’Maaşını alıyorsun, rahatın yerinde, boş ver ötesini’’ cevabını alınca ‘’İnsanlar kitaba gelmiyorsa kitabı insanlara götürmek gerekir’’ düşüncesiyle kaymakamdan rica ederek bir eşek ve birkaç sandık aldırır ve sandıklara koyduğu kitapları eşek sırtında köy köy dolaştırarak başta okula giden çocuklar olmak üzere okumak isteyen herkese daha sonra almak ve bir başka kitapla değiştirmek şartıyla dağıtmaya başlar.

İlk başlarda bir kaç okurla başlayan çalışma bir süre sonra büyük çoğunluğun kitap okuduğu ve yeni kitaplar istediği bir duruma dönüşür. Öyle ki başta Köraoğlu, Battal Gazi gibi destansı kitaplar okuyan köylüler zamanla Bazlac’ın klasiklerini okumaktadır.



Okur yazar oranın hayli düşük olduğu yıllarda köylüleri kitapla buluşturan Güzelgöz, insanların hayatında kalıcı etkiler bırakmaya başlamıştır. Öyle ki sevdiği kızı zorla kaçırmayı planlayan bir genç okuduğu Türk Ceza Kanunu’nda zorla kız kaçırmanın büyük suç olduğunu ve uzun süre cezaevinde kalacağını öğrenince bu düşüncesinden vazgeçer ve Güzelgöz’e teşekkür ederek zihninde kurguladıklarını anlatır ve kanun kitabının hayatını kurtardığını söyler.

Güzelgöz, kütüphaneyi sosyalleşme merkezi olarak köy kahvesine bir seçenek haline getirmek istemektedir. Köylüyü kütüphaneye çekebilmek amacıyla gurbetçilerden toplanan yardımlarla kütüphaneye radyo koyar.

Bu girişim sonuç vermiş ve köyün erkekleri kütüphaneye gelmeye başlamıştır. Ancak kadınlar hala evinde işinin ve çocuğunun başındadır. 



Güzelgöz kadınları da kütüphaneye çekebilmek amacıyla haftanın belirli bir gününü onlar için ayırır. Ardından kadınların daha çok sayıda gelmelerini sağlamak amacıyla gurbetteki hemşehrilerinden bir kez daha bağış toplayarak dikiş makineleri satın alır.

Makine kullanmayı bilen kadınların yardımıyla dikiş kursları açılır. Kadınların kurs vakitlerinde göz önüne dikiş, nakış, moda, yemek yapımı ve çocuk bakımı ile ilgili kitaplar konarak kadınların ilgi alanlarına ve ihtiyaçlarına yönelik kaynaklar sunulur. Böylece köylü kadınlar kütüphanelere çekilerek okuma alışkanlığı kazandırılmaya çalışır ve başarılı olur.

O’nun tek uğraşı kütüphanecilik değildir. Folklörden futbola, sinemadan fotoğrafçılığa kadar pek çok alanda öncülük yapar ve insanların yeteneklerinin ortaya çıkması için çaba gösterir.

1963 yılında Amerika’da dünya çapında bir yarışma açılmıştır. Amerikan devletinden bağımsız olarak düzenlenen bu yarışma, halkına gönüllü olarak hizmet eden yaratıcı insanlar arasında düzenlenmektedir.

Yarışma ile ilgili çağrının Devlet Planlama Teşkilatına ulaşması üzerine adayın kim olabileceği düşünülür. Teşkilatta memur olarak çalışmakta olan bir Ürgüplünün önermesiyle Güzelgöz, DPT’ye çağrılır.

Hazırlanan evraklarla beraber gönderilen çalışmaların yerinde incelenmesi isteği üzerine Amerika’dan üç kişi gelerek çalışmalarda bulunur.

Bölgedeki yüksek okuma yazma oranı ve kütüphanecilik sisteminden çok etkilenirler.

Çektikleri fotoğrafları ekledikleri olumlu görüşlerinin yer aldığı rapor yarışma jürisine sunulur.

21 Kasım 1963 tarihinde tüm dünyadan önerilen adayların eserleri toplanır. İlk eleme sonrasında Türkiye, İtalyan ve İspanyol rakipleriyle finale kalmıştır.

İspanyol aday Miguel, dağ ve ova köylerine salgın hastalıklara karşı aşı götürmüş, yaptığı aşılarla halkının sağlığını kurtarmış, özellikle çocuk ölümlerini aza indirmişti. İtalyan aday Jiardano ise köprü altı çocuklarını okutmuş onları topluma kazandırmak için uğraşlar vermişti.

Juri üyelerinin yarısı ödülü İtalyan adaya verme yanlısıdır. Türkiye’den yana olan Jüri başkanı Dwight Cook yaptığı konuşmada Güzelgöz’ün yaptığı hizmeti toplumsal bir önlem olarak gördüğünü çocukların köprü altına düşmemesi için bu çalışmaların yapıldığını söyler.

Eşit olan oylamada başkanın oyu ile Türkiye kazanır. Dünya’da ve Türkiye’de sonuç büyük yankılar uyandırır. The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi aldı.

Mustafa Güzelgöz bu konuyu Tayfun Talipoğlu yaptığı söyleşide şöyle anlatır ‘’Aslında İtalyan birincilik ödülü alacaktı fakat komite başkanı benim oyum Türkten yana çünkü eşekle kitap gitseydi köprü altı çocukları olmazdı demiş ve ödülü bana verdiler’’.

Onca yokluk içinde bütün olanaksızlıklara karşın bozkırın ortasında bu kadar başarı elbette ‘’Cezasız’’ kalmamalıdır. Yaptığı her başarılı çalışmadan sonra ‘’Ne yapmaya çlışıyor bu adam, bozguncu mu komonist mi belli değil’’ söylemiye sürekli şikayet edilir.



Asli görevi olan kütüphane müdürlüğünü ihmal ettiği ve yürütmekte olduğu diğer görevlerinde şahsi çıkar sağladığı şikayetleri üzerine bir soruşturma açılır.

Soruşturmayı yürütmek için Ankara’dan müfettiş gelmiştir. Güzelgöz bunca emeğinin ardından kendisi hakkında açılan bu soruşturma ile ilgili olarak yaptığı bunca hizmete karşın ortada bir politika olduğunu, kıskançlık ve fesat olduğunu hiç düşünmediğini belirtmektedir.

Müfettiş yaptığı incelemeler sonucunda kütüphane çalışmalarını aksattığı ve görev aldığı diğer kurumların ödeneklerini çıkarı için kullandığı sonucuna varır. Yaşanan tüm olaylarda hep yanında olan yetkililerden destek bulabileceğini sanır ancak yanılır. Güzelgöz soruşturma döneminde ve sonrasında yalnız bırakılır.

Teftiş sonucunda üç maaş indirilmesine karar verilmiştir. Görüşmek amacıya gittiği Nevşehir valisi Mehmet Bey, Güzelgöz’e onun adına emekliliğini istediğini söyler.

Güzelgöz’e 1972 de bir jubile düzenlenir. Bu jubileye resmi makamlar da dahil olmak üzere üniversiteden öğretim elemanları, Ürgüplüler ve İstanbul’dan gelen konuklar da katılır.

Görkemli geçen tören sonunda Güzelgöz yaptığı veda konuşması ile 28 yıllık kütüphanecilik görevine 50 yaşında veda eder.

Hakkında ünlü Edebiyatçımız Fakir Baykurt’un ‘’Eşekli Kütüphaneci’’ ve ünlü televizyon programcısı Tayfun Talipoğlu’nun ‘’Eşekle Gelen Aydınlık’’ adında kitap yazdığı, adına yüzlerce makale ve görüş yazılan Mustafa Güzelgöz 18 Şubat 2005’te tedavi gördüğü Nevşehir Devlet Hastanesi’nde kalp yetmezliği nedeniyle aramızdan ayrılır.



Mustafa Güzelgöz’e karşı çıkarak hakkında soruşturma açıp işten el çektirenlerin adı bile hatırlanmazken, birazcık okuyan herkes Mustafa Güzelgöz’ü bilir.

Ve Kartal Belediye Başkanı Sayın Altınok Öz seçildiği 2009’dan beri Kartal’ı sanatın ve kültürün kısacası aydınlanmanın merkezi yapmak için olağanüstü çalışmalar yapmaktadır.

Diyeceğim odur ki, halk kendisini aydınlatan değerleri mutlaka yaşatacaktır. Yazımın başında belirttiğim gibi Mustafa Güzelgöz Hacı Bektaş Veli gibi bu toprakların aydınlanmasına katkı sunmuş bir Türk Bilgesidir.

O’nu iyi okumak ve anlamak gerekir.

Aydınlık yarınlar dileği ve kitap dolu günler umuduyla.