15 Şubat 2017 Çarşamba

Bilge Ozan Neşet Ertaş



İnsanın çok sevdiği ve kendisine örnek aldığı birisinin arkasından yazması oldukça zor. Ama Neşet Ertaş’ı topluma ve gelecek kuşaklara aktarma adına bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
   
Neşet Ertaş sadece saz çalıp türkü söylemenin ötesinde içinden çıktığı toplumun kültürünü yerelden ulusala, ulusaldan evrensele taşıdı ve Dede Korkut’tan günümüze gelen aşiret ozanlığı geleneğini zirveye çıkardı. 

O tarihsel misyonunun farkında olan bir ozan olarak Karacaoğlan’dan Dadaloğlu’na, Muharrem Ertaş’tan Hacı Taşan’a kadar pek çok ozanın eserlerini yaşadığı çağa taşıdı.
    
Biz Türkler okuyarak öğrenmek yerine dinleyerek öğrenmeyi daha çok benimseriz. Yani sözlü kültür bizim için daha çekicidir. Onun içindir ki yaşadığı toplumun sevinçlerini, acılarını, yokluklarını, hasretlerini ve pek çok toplumsal olaylarını türkülerinde dile getiren ozanların söyledikleri aslında bu toplumun tarihinden ibarettir. Örneğin  Osmanlı’nın baş kaldıran Avşar aşiretlerini bastırmak için onların üstüne asker göndermesi pek çok yazılı kaynakta yokken halk ozanı Dadaloğlu’nun        

“Kalktı göç eyledi Avşar elleri ,
Ağır ağır giden eller bizimdir.”                                                                                              

dizelerinde herkes öğrenmiştir.
    
Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Türkmen boyları içerisindeki Abdallar çalıp söyleme konusunda ustalaşmışlar ve Alevi-Bektaşi cemlerinde 12 hizmetten biri olan “Zakir”lik yani beyitler ve deyişler söyleyen okuyucu olmuşlar sonra tarihsel süreç içerisinde devletin halkı Sünnileştirme politikasıyla bu Zakirler düğün ve eğlence sanatçısı olmalarına rağmen taşıdıkları tarihsel misyon gereği yaşanan toplumsal olaylara duyarlı olarak eserler üretmişlerdir.
    
Neşet Ertaş söyledikleriyle insanları sevmeye, dürüstlüğe, ayrımcılık yapmamaya, kul hakkı yememeye, topluma saygılı olmaya ve pek çok insani değere sahip çıkmaya çağırmıştır.

Dinle sana bir sözüm var 
Kimseyi hor görme gardaş
 
Kim nasıldır Allah bilir
 
Kötüleyip yerme gardaş
 

Tek Hakim'dir ulu gani
 
Bir yaratmış seni beni
 
Veren alır tatlı canı
 
Ötesini sorma gardaş
 

Gönül bilmeyenler çoktur

Bilmeyen de gönül yoktur 
Bilmiş ol ki gönül haktır
 
Sakin ol ha kırma gardaş
 

Kerameti sende bilip
 
Bilmeden günahkar olup
 
İnsan doğup hayvan ölüp
 
Cehenneme girme gardaş
 

Bak hayvanların halına
Gitmiş şeytanlık yoluna 
Kaderin garib kuluna
 
Başka isim verme gardaş.

Dizeleri Neşet Ertaş’ın yaşam felsefesini en güzel anlatan eserlerden birisidir.

O aynı zamanda bir yurtsever ve ülke sevdalısıdır.

Bir garibim budur derdim
Tüm dünyayı bende gördüm
İsterim ki benim yurdum
Dünyadan geri kalmasın.

Sözleri O’nun bu konuda ne kadar duyarlı olduğunun kanıtıdır.

Neşet Ertaş alçakgönüllü ve mütevazi kişiliğiyle bir öğreticidir.

Çünkü O, bir gecede şöhret olmamış, binlerce yıldan süzülerek gelen bir geleneğin usta çırak ilişkisiyle başarıları sindirerek hazmetmiştir. 

Günümüzde kendisine dokunmak isteyen hayranlarını yanındaki korumalara dövdüren, çıktığı sahneden dinleyicilerini aşağılayan sözde sanatçılar boy gösterirken Neşet Ertaş konser esnasında ceketini çıkarmak için torunu yaşındaki dinleyiciden izin isterken ve “Ayaklarınızın turabı, gönüllerinizin hizmetçisiyim” diyerek bir sanatçının dinleyicisine karşı nasıl davranması gerektiğinin öğretmenliğini yapmıştır. 

Neşet Ertaş aynı zamanda bir felsefe adamıdır. 2010 yılında Kartal’da karşılaştığımızda ben ısrarla elini öpmek istediğim zaman verdiği cevap aynen şöyleydi Adam adamın elini öpmez ben çocuklarıma dahi elimi öptürmüyorum sadece anaların eli öpülür.” dedikten sonra beni gözlerimden öpmüştü. Neşet Ertaş bu görüşünü bir türküsünde şu dizelerle dile getiriyordu.
Ulu arıyorsan analar ulu /Sevmişiz biz onu olmuşuz kulu/Analar insandır biz insanoğlu”

O, Orta Asya Türkmenleri’nde “Aksakal” günümüzde “Akil adam”denilen bir bilgedir.Başbakanla birlikte katıldığı bir televizyon programında şöyle diyordu. “Sayın başbakan duyuyorum pek çok insana yeşil kart verip yardımlar yapıyorsunuz ama gittiğim yerlerde pek çok fukaranın bunlardan yararlanmadığını görüyom. Yanınızdaki adamlara bu yardımların kimlere verildiğini bi araştırtsanız ve atı arabası olana vermek yerine gerçek ihtiyaç sahiplerine verseniz daha doğru olmaz mı?” yani siyasette var olan adam kayırmacılığı bir canlı yayında başbakana söyleyerek bilgelik görevini  yerine getiriyordu.

Neşet Ertaş aynı zamanda bir sevda adamıdır yaşadığı sevdaları türkülerinde içten bir şekilde dile getirmiş ve bütün sevda yaşayanların sözcüsü olmuştur. Yaşadığı her ayrılık ve acı O’nun yeni türküler üretmesine aracı olurken sevdiğine hiç kızmamış tersine şöyle demiştir

Sana karşı benim bir sözüm yoktur,
Haklısın sevdiğim kararın haktır,
Garip'in derdinin dermanı yoktur,
Hata benim günah benim suç benim.

O sevdiğine öylesine sahip çıkar ki taparcasına değer verdiği bir baba olmanın ötesinde aynı zamanda ustası da olan Muharrem Ertaş’ın sevdiği kadın için söylediklerine şöyle cevap verir.

Yazımızı felek yazdı Mevla’dan değil,
Senin dediklerin evladan değil,
Her hata suç bende Leyla’dan değil,
Aslı bozuk deme gel şu insana.

Hayatı,yaşam felsefesi,sanatı üniversitelerde ders olarak okutulması gereken Neşet Ertaş’ı birkaç sayfada anlatmak mümkün değil O’nun son yazdığı ‘’VEDA’’ şiiri şöyle.

VEDA

Tükendi ömrümün çoğu gidiyor

Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi
Sevdiğim uzaktan seyir ediyor
Beni görüp bakınıyor el gibi

Geçti günler, yıllar, ömürse doldu

Giden gitti bilmem geri ne kaldı
Ömrümün baharı sarardı soldu
Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi

Veren, geri almak için gözlüyo

Her an her saniye beni izliyo
Garip bağrım için için sızlıyo
Sazımda inleyen sırma tel gibi

Uzun yoldan gelmiş gibi yorgunum

Ne kimseye küskün ne de dargınım
Bir ahu gözlüye candan vurgunum
Garip gönlüm kapısında kul gibi. 

Son olarak Neşet Ertaş'ın hakka yürüdüğü 25 Eylül 2012'de yazdığım şiiri sizlerle paylaşmak isterim.



NEŞET ERTAŞ

Seher vakti çaldı kapımızı ölüm,
Gönül dağını duman bürüdü.
Garip garip öterken bülbülüm,
Yalan Dünya’dan hakka yürüdü.

Hiç sitem göndermedi mevlaya,
Minneti yoktu şöhret denen belaya,
Mecnun gibi aşık oldu Leyla’ya,
Yar aşkına yandı aşk yolunda çürüdü.

Muharrem Usta'ya çırak olmuştu,
Serçeşmeden deryaya dolmuştu,
Kendi gidip uruhu kalmıştı,
Ozanlık yolunda bir pir idi

Ömür verdi sevda denen yola,
Kardeşlik aşıladı her garip kula,
Yeryüzü memleketi dünya O'na sıla,
İnsanlığa feda olmuş ser idi.

Felek bilir yazımızı yazanı,
O’dur son çağın Bilge Ozan'ı,
İstemedi devlet denen düzeni,
Halkın yanında halktan er idi.

İyi ki seninle aynı zaman diliminde yaşadım,iyi ki seni tanıdım nurlar içinde uyu
 ‘’NEŞET EMMİ’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder